Sayfalar

29 Eylül 2013 Pazar

Preveze deniz savaşı

preveze deniz savası
preveze deniz savası


Kapdân-ı derya Barbaros Hayreddîn Paşa’nın, Andrea Doria komutasındaki haçlı donanması ile yaptığı deniz savaşı. Savaş, 27 Eylül 1538’de Adriyatik denizinin Arta körfezi kıyısında Preveze kalesi önündeki açık sularda yapılmış, Osmanlı donanmasının zaferi ile sonuçlanmıştır.

Üç kıt’aya hâkim olan Osmanlı Devleti’nin güçlü hükümdarı Kanunî Sultan Süleymân Han komutasındaki kahraman ordusu, doğu ve batıdaki düşmanlarına karşı zaferler kazanıyordu. Bu sırada Midilli’de doğup denizlerde büyüyen Barbaros Hayreddîn Paşa da, Cezâyir sultanlığını elde etmiş olmakla beraber, cihân pâdişâhı Kânûnî’nin elini öpüp, duâsını almak şerefine kavuşmak saadetine ermişti. Yüce Pâdişâh da kendisine düşeni yapmış, haçlı korsanlarına Akdeniz’i dar eden mazlumların sığınağı Barbaros Hayreddîn Paşa’ya, kapdân-ı deryalık vermişti. Sahip olduğu sür’atli gemiler, usta reisler ve kahraman leventlerine, pâdişâh duâsını da ekleyen Barbaros Hayreddîn Paşa, Cihân devletinin kapdân-ı deryası olarak Akdeniz’de haçlıların bir tahta parçasını bile yüzdürmelerine müsâade etmedi. Bir zamanlar Akdeniz’de vahşet, kan ve zulmün bayrakdârlığını yapan hıristiyan devletlerin korsan gemileri, iç koylardan dışarı çıkamaz oldular. Artık haçlı mezâlimi yerine Akdeniz’in engin sularında Osmanlı adaleti hüküm sürmeye başladı.

Müslümanlığın en geniş yayılma devri olan bu yıllarda, bir taraftan Hint denizinde, bir taraftan Akdeniz’de, bir yandan da Avrupa’nın Avusturya ve Boğdan cephelerinde, Türk ordu ve donanmaları zaferden zafere koşuyorlardı. Hilal-haç kavgasının son safhası, Almanya imparatoru ve İspanya kralı beşinci Charles Ouint’in, Tunus seferiyle başlamış ve ondan sonra birbirini tâkib eden; İtalya, Venedik, Avusturya, Hindistan ve Boğdan seferleri aynı zincirin halkaları olarak devam etmişti.

21 Eylül 2013 Cumartesi

Ezanın Türkçeleştirilmesi (Türkçe Ezan, Türkçe Kur'an, Türkçe Namaz ve Tekbir projesi)

ezan
ezan


76 SENE ÖNCE… 29 OCAK 1932

Bilindiği gibi, İslamda imandan sonra ilk emir namaz… Namazın vakitleri, müslümanlara, belli ve belirli lâfızlarla ve yüksek sesle okunan ezanla duyurulur. Bir beldede İslamın ve müslümanların varlığının sembolü ezandır. Ezan öyle bir sembol ki, Müslüman olan bir bölge halkı, ezan okumamakta diretse, İslam hukukçularına göre, başka bir çare yoksa onlara harp ilan edilir...

Allah’a, Allah’ın peygamberine ve âhiret kurtuluşuna çağırdığı için, ezan aynı zamanda İslama bir çağrı ve dâvettir. Bu dâvet, dünyada Müslüman bulunan her yerde devamlı tekrarlanır durur…

Ezan, “bildirmek, duyurmak, çağrı ve ilan” mânâlarına gelir. Ezan okuyana “müezzin” denir.

Ezan kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de Tevbe sûresi 3. âyette “Bildiri” mânâsında, Hacc sûresi 27. âyette de “Îlan” mânâsında geçer. Mâide sûresi 58. âyet ile Cuma sûresi 9. âyette de mânâ olarak ezandan bahsedilir. Müezzin kelimesi de A’raf sûresi 44. âyet ile Yûsuf sûresi 70. âyette “Îlan edici” mânâsında geçmektedir.

Ezan okumak; Hanefî, Şâfiî ve Mâlikîlere göre müekked (kuvvetli) sünnet. Bâzı Hanefî âlimlerine göre de vâcib. Onun için, “Ezan vâcib derecesinde kuvvetli sünnettir” deniliyor.

Ezan, namaz vakti girdikten sonra okunur. Vakitten önce okunan ezan okunmamış sayılır, tekrar okunması gerekir. Ezanın sözlerinin sırası değiştirilirse yeniden okunması icap eder.

Namaz İslamın Mekke döneminde farz kılındığı halde, ezan henüz meşrû kılınmadığı için müslümanlar Mekke döneminin tamamında ve Medine’de ilk dönemde zaman zaman bir araya gelip namaz vakitlerini beklerlerdi. Namaz vaktini bildirmek için bir müddet “Essalâh! Essalâh!..” diye namaz için çağrıda bulunuldu. Fakat bu kâfi gelmiyor ve başka bir işarete ihtiyaç duyuluyordu…

Başka din mensuplarının yaptıkları gibi boru öttürmek, ateş yakmak veya bayrak asmak gibi teklifleri onlara benzemek olacağından Resûlüllah Efendimiz kabul buyurmadılar…

Ezan, o sıralarda ashabtan Abdullah bin Zeyd’e rüyasında bildiğimiz şekliyle öğretildi. O da rüyasını Peygamberimiz’e anlattı. Hazret-i Ömer (r.a.) aynı rüyayı kendisinin de gördüğünü söyledi. Hazret-i Resûlüllah Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem, Bilâl-i Habeşî Hazretleri’ne, rüyada öğretilen şekilde ezan okumasını emretti. Hz. Bilal yüksek bir evin üstüne çıktı ve ilk olarak sabah ezanı okudu…

Ezan, 75 sene öncesine kadar İslamın yayıldığı her yerde aynı şekilde asırlarca okundu durdu…


EZANIN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ

Osmanlı döneminin son zamanları ve 2. Meşrûtiyeti takip eden yıllarda “Türkçülük ve Dilde Sadeleşme” akımının arkasından, önemli münakaşalara sebep olan “Ezanın Türkçeleşmesi” meselesi ortaya atıldı. Bu fikri 1918’de ilk ortaya atan Ziya Gökalp idi. Gökalp, Osmanlılık idealini taşıdığı dönemde, 1908’de Ezan adlı şiirinde, ezanı “Büyük asrın (asr-ı saadetin) sesi” olarak anıyor ve şu mısralarla övüyordu:

Okunurken ezan, sanır her vicdan

Cebrâildir; gelmiş Bilal ağzından

Bütün İslam âlemine seslenir
.

Bu mısraların sahibi Ziya Gökalp, Selânik’e yerleştikten sonra 1918’de yazdığı Yeni Hayat kitabındaki “Vatan” şiirinde 180 derecelik bir dönüş sergiliyor ve şöyle diyordu:

Bir ülke ki câmiinde Türkçe ezan okunur

Köylü anlar mânâsını namazdaki duânın

Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur’an okunur

Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hudâ’nın

Ey Türk oğlu işte senin orasıdır vatanın

2 Eylül 2013 Pazartesi

Ezanlar Cumhuriyet sayesinde mi okunuyor?

Ezan
Ezan


Kemalistler'in pek sevdikleri, beyinleri yıkananların da papağan gibi tekrarladıkları bir laf vardır: "Bugün ülkemizde ezan okunuyorsa cumhuriyet sayesinde okunuyor"... İlhan Selçuk da bunu ikide bir yazardı.

Yani müminlere "kıymetini bilin ve fazla konuşmayın" derler.
Ankara hükümetinin "Ankara'dan gönderdiğimiz maaşlı devlet memurunun okuduğu ezanı günde beş kere gönül rahatlığıyla dinleyebilirsiniz" önerisi...

Peki cumhuriyet ilan edilmeseydi de Türkiye hep bir "TBMM Hükümeti'nin" yönetiminde kalsaydı, ezan okunmayacaktı yani... Bu mudur?

Peki, o TBMM kendi kendini Ankara'dan İstanbul'a taşısaydı da (öyle ya, işgal kuvvetleri tarafından kapatılan eski meclisin toplanma yeri İstanbul değil miydi?)... Halife Abdülmecid'i "İkinci Abdülmecid" adıyla tahta geçirseydi mesela... Yani cumhuriyet olmasaydı... Meşrutiyet sürseydi...

Demek ki bu memlekette ezan okunmayacaktı.

Canım biz onu değil, elbette savaşın kazanılmasını kastediyoruz...
Kurtuluş savaşını cumhuriyet kazanmadı ki!

Bu güne değin en çok tıklanılanlar